Aşk derseniz; size Gül derim.
Kokuların en güzelini güle vermiş Allah
Ya iman; Gül kokusuna bezeneni sevmektir.
Renklerin en güzeli gülkurusu, gül pembesi, kan kırmızısı güller
Çocukluğumda bahçemizde miski güller yetişirdi. Onlar özel bir bakım
isterler, solmadan itina ile yaprakları toplanır, üzerine şeker ve
limon tozu serpilip iyice ovulur. Ve kavanozlara doldurulur. Böylece
gül mayası elde edilir.
Veya yapraklar şişelere doldurulup üzerleri su ile örtülür. Güneşte
yapraklar suya rengini verinceye kadar beklenir.
Mahallede her evin penceresinde şişeler içinde gül yaprakları nasılda
güzel bir görüntü oluştururdu.
Evlerde gül mayasından reçeller kaynatılır, mutfaklar gül kokar, gül
kokulu kadınlar reçeller yapardı........
Mevlitlerde gül denliklere doldurulan gül suyu misafirlere serpilirdi.
Okunan Kur' an ile gül suyu nasılda yakışır birbirine.
Yazın gün batımında, güneşin feri söndüğünde, bahçelerin keyfi başlar
artık. Çiçekler sulanmamın verdiği rehavetle kokularını kâinatın en
şereflilerine sunar, ikram ederler..Dikenine rağmen eğilir koklarsınız
onları, kokularını içinize çeker dalar gidersiniz sevgilinin tenine.
Farsça' da bütün çiçeklerin adıymış gül...Gülmenin adı' da gül....
.Gülünce güllerin açması da bundanmış...
".Gül "deyince sevgiden ve sevgiliden başka ne gelir' ki akla.
Ha, Gül deyince hemen aklıma Gül Babanın hikayesi geliverdi..
Bir gün Sultan II.Beyazıt, sadrazamı ile ava çıkmış...Şimdiki Beyoğlu
koruluğunda at sürerken birden gök boşalırcasına yağmur yağmaya
başlamış..Sığınacak bir yer ararlarken uzaktan buram buram gül
kokularını duydukları bir bahçe görmüşler. Hemen kokunun geldiği yöne
doğru sürmüşler atlarını. .Bir de ne görsünler! İçinde envai çeşit
gülün bulunduğu bir gül bahçesi, ,ortasında da bir kulübe. Kulübeye
yaklaştıklarında onları ak sakallı nur yüzlü bir ihtiyar karşılamış ve
buyur etmiş fakirhanesine..Adını sorduklarında "Bana buralarda Gül
Baba derler. Memleketin en nadide güllerini yetiştiririm"
demiş..Bahçede ki bütün güller sarı ve kan kırmızısıymış. En çok
sevdiği renklermiş bunlar Gül Babanın...O gece kurulan dostluk aylarca
sürüp gitmiş...Padişah artık Gül Baba'ya uğramadan, onunla sohbet
etmeden, onu görmeden edemez olmuş..Birbirlerine işte böylesine bir
muhabbetle bağlanmışlar..
. .Günlerden bir gün, Padişah Gül Babayı ziyarete gittiğinde, ihtiyar
ona sarı ve kırmızı güller hediye edip "Sultanım, kendimi artık iyi
hissetmiyorum, hakkını helal eyle, Hakka kavuşmam yakındır" buyurmuş.
Bunun üzerine Padişah "Böyle söyleyip beni niye üzersin, amma bir gün
yüce Rabbimin emri gerçekleştiğinde sizin için nasıl bir eser
bırakmamı vasiyet eylersiniz" diye sormuş.
Gül Baba yerinden hafifçe kalkarak "Eğer ruhumu şad etmek istersen
şuradaki tepeye bir mektep yaptır, oradan büyük adamlar yetişsin
.Mektebin arması da benim pek sevdiğim sarı- kırmızı gül renkleri
olsun"diye vasiyet etmiş....Bu Sultanın Gül Babayı son görüşüymüş...
Kısa bir süre sonrada çok sevdiği Rabbine vuslat olmuş..O yıl Hakkın
emri ile II.Beyazıt Han Gül Babanın istediği o yere Galatasaray
Sultanisini yaptırmış. Arması o nadide güllerin rengi olan sarı
kırmızı olmuş. Ve mektebin bahçesinde birbirinden güzel sarı kırmızı
güller açmış..Nice büyük adamlar yetişmiş bu Sultaniden..
.
Güller;.çiçeklerin sultanı ..gönüllerin dermanı güller......
Yarsız amel, aşksız bahar, gülsüz bahçe olmaz imiş..Hüda'sız hayatta
ise huzur olmazmış.
Bülbülün güle feryadı da sırrına agâh olmasındanmış.
Bilinir ki, her seher vakti bir sükûn ve sürur vaktidir. .O vakit
kimin yüreğinde bir bülbül feryat-ı figân eylese, o bülbül için kalpte
bir gül açar, açan gül bir koku saçar, işte duyulan bu koku özlenenden
gelen buram buram gülün kokusuymuş&..
Kokuların en güzeli gül, gül kokusuna bezenene selam olsun&&