|
 |
|
ASI_24_34 |
|
|
|
|
|
 |
|
YÜREYIM AVCUMDA |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Seni Seviyorum
HATIRLARMISIN SEVGİLİNDEN AYRILDIÃIN GÜNÜ.
HATIRLARMISIN TERKEDİLDİÃİN O İLK GECEYİ,
KALBİN YERİNDEN FIRLAYACAKMIŞ GİBİ,
HERŞEYE İSYAN EDEN TAVRIYLA ATARKEN,
GERİ DÖNMESİ İÇİN,AYAKLARINA KAPANACAK KADAR KÜÇÜLMÜŞKEN,
HATTA DAHA İLERİ GİDİP ,
ONUN GEÇTİÃİ YOLLARI ÖPMEK İSTEDİÃİN O ANLARI HATIRLA.
SEVİLMEDEN SEVDİÃİN O GÜNLERİ,
AKLINDAN BİR BİR SİLİP ATMAK İSTEDİÃİNİ,YENİ BİR AŞKA KOLLARINI YIRTILANA
KADAR AÇMAK İSTEDİÃİNİ,VE BU AŞKTA YAŞAYAMADIKLARINI YAŞAMAK,
UMUTLARINA KAVUŞMAK VE YAŞANAN TÜM ACILARI UNUTMAK İSTEDİÃİNİ,
ŞİMDİ AŞIK OLMUŞKEN ONU KAYBETMEK İSTEMEDİÃİNİ,
MAVİ DÜŞLERE DALMIŞKEN UYANMAK İSTEMEDİÃİNİ,
ARTIK BEKLEMEK İSTEMEDİÃİNİ,
İŞTİ TAM BUNLARI BULMUŞKEN,
VE BUNLARI KAYBETMEMEK İÇİN
ŞİMDİ HAYKIR
SENİ SEVİYORUM,
VE HAYKIRIYORUM
AŞKI YARATAN BENİM SEVGİLİM...

SENİ SEVİYORUM

___######____ ♥ ____######__ ♥
__######################__ ♥
_#######################__ ♥
_#######################__ ♥
_#######################__ ♥
__#####################__ ♥
___####################__ ♥
____##################__ ♥
______###############__ ♥
________############__ ♥
__________#########__ ♥
____________#######__ ♥
______________#####__ ♥
________________####__ ♥
__________________###__ ♥
____________________##__ ♥
______________________#__ ♥

Bir kadeh kırmızı… bir damla kırmızı …
Kırmızının asıllıgınden mı ateşin sıcaklığından mı yoksa şarabın sarhoşluğundan mı bilmiyorum baş dönmelerim…
Acım kadar büyük mü mutluluğun… nefretım kadar asil mi sevdan… ve ben kadar kanarmı yüreğin biten bır sevdanın ardında…
Neleri yazmak ister yüreğim neleri unutmak… oysa ben her daim ayaktayım.. sana inat… senın yıkmak ıstemene inat… hayata inat..
Bitmemiş bir masalım var daha sonunu yazmadığım.. hüsran değil, acı değil… çocuk düşlerim var.. oyun bahcemde sakladığım oyuncak kovalarım var ve kumdan kalelerim var benim…
Sessizliğim var benım suskunluğum… Karanlık gecelerde saklanan cığlıklarım var… bır nefes dumanda gizlediğim düşlerim var..
Anlamsız anlamlı sözlerim, zamanlı zamansız zamanlarım var benım… her defasında yenilendiğim güçlendiğim acılarım var… her defasında kırılsada kurmaktan korkmadığım gizli düşlerim var..
Düşlerden düşüşlerim var benim. Akan her bir damlada sana uzanan yollarım var… ve her defasında senden vazgeçişlerim var..
Gittiğinden beri ne çok olmuş.. ne çok ben olmuşsun ve ben ne çok senin olmuşum..
Gitmeliyim…
Ve sen gitmelisin..
Sonu yok…
Düş’ü bile yok…
Her bir zerrede ben oluyorsun akıyorsun damarlarıma… oysa ben seni çoktan akıttım damarlarımdan hayata…
Git…
Masalımda yer yok sana…
Ve yer yok hayatımda senin gibi bir Aşk’a
Birinci damla kadehe…
İkincisi gözlerime…
Üçüncüsü kağıda…
Dördüncüsü düştü yere…
Yerle bir oldun sende bende…
26 April
Sevdanın denizlerinde rotasız bir gemiydim.
Sana yolculuğa çıkmadan önce,
Bütün aşklarımı, acılarımı, sevinçlerimi bir kenara koyup,
Azıksız birtek yüreğimle baş koymuştum bu yola.
Yolum uzundu, karmaşıktı ve tehlikeliydi...
Tüm bunları biliyor, bile bile lades dercesine
İstiyordum bu sefere çıkmayı...
Ancak ben sana ulaşmaya çalıştıkça sen kaçıyordun.
Senin yanında olmak, sesini duymak için
Sarfettiğim bu çaba öylesine güzeldi ki...
Bir gün ışığın göründü uzaktan, işte ordaydın!
Arkamda bıraktığım bir nokta olarak kalmış
Sen önümde büyüyordun, gülen gözlerinle beni çağırıyordun...
Önce ellerini tuttum, sonra gözlerine daldım...
Senden aşk dilerken, sen gerçekleri sundun önüme...
Sevdalarımı sorguladın, rüyalarımı benden geri aldın.
Bu fırtınalı denizlerde sana duyduğum ihtiyaç,
Senin yüreğimi tokatlayan sevdan beni isyankar etti...
Düşünemiyordum artık, geri dönülmez bir yola girdiğimi biliyor,
Ancak bu yolda her pahasına yürümeye karar vermiştim.
Kırgınlıklarımızla, hasretimizin koynundaki acıyla,
Geceler boyu başbaşa kaldık, sorular sorduk kendimize...
Nereden başlarsak orada bitirdik, bir çıkış yolu bulamadık!
Ve sonunda bu denizin sonu görünmüştü...
Daha karaya ayak basmadan, fırtınalar dalgaları çağırdı kükreyerek...
Gücüm kalmamıştı, bilinmez bir yola doğru gittiğimi biliyordum!
Çaresiz kollarımla birkez daha sana ulaşmayı denedim.
Ancak sen duymuyordun, belki de duymak istemiyordun.
Ancak beni görüyordun.
Çaresizlik denizlerinde kayboldum sonra.
Sana sevgiler getirmiştim oysa.
Bu yaşamdan küçücük umutlar derlemiştim yüreğimde...
Onları büyütmüş sana armağam edecektim, olmadı işte...
Ne kadar istesem de senin o kapalı yüreğine girmeyi beceremedim.
Şiirlerim, sevdalarım ve gecelerimle başbaşa kaldım.
Bir kez daha yenildim aşka... bir kez daha yenildim çok sevmeye...
Şimdilerde gönlümün yelkenlerini toplamaktayım.
Tövbeler ettim, bu denizlere bir daha çıkmamaya...
Bir daha hiçbir yüreğe girmemeye yeminliyim!!..
Seni kendim kovdum, yüreğinden...
Bir daha girmemeye, bir daha sevmemeye söz veriyorum...
Seni sevdiğimi, kurda, kuşa söylüyorum;
Ama asla
Aşk dilemiyorum.

Şişirip yelkenleri, açılma vaktin gelmiştir denize.
Bilirsin ki ne fırtınalar, ne deli dalgalar beklemektedir seni.
Korkarsın, terk edemezsin limanı, bir köşesine sığınırsın.
Kabullenmesen de artık aşk bitmiştir,
İşte son bu…
İçin hep hüzün doludur, bir türlü kabullenemezsin bittiğini.
Gözlerinin içine bakıp seni seviyorum demesini beklersin.
O sözler hiç çıkmayacak o dudaklardan bilirsin.
Yinede umudun yeşildir,
İşte hayal bu…
Gururlusundur, istenmediğin yerde durmazsın.
An olur ki ne olur bitmesin dersin.
Bu sözlerin dudaklarından nasıl çıktığına kendin bile inanamazsın.
Oysa o yüzüne bakıp sadece gülümser,
İşte acı bu…
Ondaki sıcaklığı kimsede bulamayacağını düşünürsün.
Kimse onun gibi gülemez, onun gibi dokunamaz dersin.
Ve kimseyi onun kadar sevemeyeceğini bilirsin.
Kahredip başını eğersin önüne.
İşte hüzün bu…
Nefes alamaz hale gelirsin, daralır için.
Bir kaç saatlik derin bir uykuya hasretsindir.
Bilirsin ki gözlerini kapasan da terk etmeyecektir hayali.
Atarsın gecenin kollarına kendini,
İşte huzur bu…
Ondan gelecek tek bir haberi umutsuzca beklersin
Bir de beklemek ölüm gibi gelir insana böyle zamanlarda.
Aslında ölüm fikride garip değildir artık sana.
Geri dönerse diye ölemezsin bile,
İşte sabır bu…
Hayat devam ediyordur ama her şey yarımdır, hep bir yanın eksik.
Yüreğin eskisi gibi atmayacaktır, başka aşklarsa seni kandırmayacaktır.
O başkalarıyla, mutlu bir hayatı yaşıyor olsa da,
yine de sevginden vazgeçemezsin.
İste aşk bu…
22 April

Kopkoyu bir yalnızlık demledim kendime. Yanında ne kızarmış ekmek kokusu, ne de annemin yağlı, reçelli ekmekleri… Kopkoyu, bir yalnızlık demledim kendime…
Önce bir eşik yaptım, en soğuk mermerden. Yetmedi… Ardından bir sıra duvar ördüm, en kalın taş bloğu ile, sadece bir sıra… Yine yetmedi… Ardından bir sıra, bir sıra daha. Ben bir koydukça, beş koydu yaşam. Örüldükçe örüldü, yükseldikçe yükseldi…
Duvarlarından ışık sızmıyor surlarımın. Kopkoyu bir karanlık ördüm kendime…
Şimdi güneşin ne doğuşu, ne batışı görünür oldu buralardan. Yok artık mavinin yeşile çalan tonları. Yok artık pembe, beyaz pastel bir bahar…
Çok zamandır kumdan kale yapıp, bir dalganın alıp, götürüşünü beklemedim. Çıplak ayakla kumsalda koşmadım. Deniz kabuğu toplamadım. Çok zaman oldu, nilüferlerin yaprağından, tırtılın umuduna kanat açmayalı…
Çok zamandır yağmura yakalanmadım. Saçlarımdan süzülmedi damlalar. Çok zaman oldu, gökkuşağı görüp, çığlık atmayalı. Çok, çok zaman oldu pencerenin buğusunda bir resmin kayboluşunu beklemeyeli…
Çok zaman oldu fotoğraf makinemle yaşamın bir karesini dondurmayalı… Bir bahar dalından düşen çiğ damlasını yakalamayalı. Bir şelalenin sesini resmetmeyeli.
Çok zaman oldu, minik ellerle beraber dev bir kardan adam yapmayalı. Kar topundan kaçmayalı. Kara yatıp, iz çıkarmayalı… Çok, çok zaman oldu…
Çok zaman oldu bir şarkı tutmayalı, yüksek sesle bir şarkıya eşlik etmeyeli. Kahkahaların sığmadığı bir odada bulunmayalı, sessiz film oynamayalı… Çok, çok zaman oldu şen şakrak bir şarkının notalarına tutunup dans etmeyeli…
Yüreğim bir serçenin kanadı üzerinde atmıyor uzun zamandır…
Kopkoyu bir yalnızlık demledim kendime. Yanında mı? Sadece kalemim ve göz yaşlarımla ıslanmış satırlarım…

Dokunma satırlarıma,aklından bile geçirme! Ne doğrum senin doğrun ne yanlışım yanlışın…
Çiziyorum yazılan eski satırlari, yok aslında içimde hiçbir kin tanesi. Aklımın uçsuz bucaksız kurak bozkırlarinda şimşekler çakıyor. Yeniden bulabilir miyim bir umut yetisi?
Virgüller koyamazsin benim hayallerime!
Noktalar yerleştiremezsin, bitiren acıtan kederlerime!
Yoktur başı sonu mısralarımın
Hiçbir ünlem taşiyamaz imdatlarımı…
Kücük bir gri bulut yumaği alıp, yalvarıyorum düşürsün birkaç yağmur tanesi. Bir yesilliğe hasret,duruyorum esen poyrazların önünde. Kuruyor Allah'ım bir bir düşüncelerim donuyor ayazında sabahın,olmayan mor güneşlerine anlam buluyor birkaç söz,
istemiyorum dokunma!
Hatta uzatma elini!
Dokunma satırlarıma aklından bile geçirme
Ne doğrum senin doğrun, ne yanlışım yanlışın!..
Sen ki , düşün hangi gece sabahladın ay'la?
Hangi yıldıza acaba benim gibi baktın?
Ben yüreğimin demirlerine soğuk soğuk parmaklarımı geçirirken,
Sen kendini hangi yalanlara sattin?
Sen ki , hangi soruma cevap oldun ?
Yoluma yoldaş?
Ne gün umut bildin umutsuzluğumu?
Yalan yanlış sözlerini döktüğün hangi gecenin lanet saatinde küfrediyorsun yüzüne?
Utaniyorsun yeminlerinden?
Defol Kalbim'den!..
21 April

Senlii cümleleri çkardım hayatımdan,yazdıklarımdan,yaşadıklarımdan.Herkesle aynı cümleleri krmuyorum.Sen başka ağızlarda sakız olurken,Ben kendi sevdamı kendi cümlelerimde yaşıyorum.Seni tanımlayan kelimeleri gömdüm kendi karanlığıma,Artık seni kendimle tanımlıyorum.Sen bşkalarının kelimelerine eşses olurken,Bn sevdamı kendi yalnızlığımda yaşıyorum. Hiç olmadığım kadar yalnız kaldım seninle.Kimsesiz kaldım.Yaşayamadıklarımı siper ettikçe hayallerime,hayalsiz kaldım.Direndim yine de,iyi olacağına inanmadan iyi olsun diye bekledim.Güzel olacağına inanmadan güzel olsun diye bekledim.Ben bekledikçe daha çirkin oldu,daha kötü oldu her şey.İnanmıyordum ya zaten,şaşırmadım.Tek seni sevdim olanca gücümle bunca kötülüğün ve çirkinliğin içinde.Sessizce sonumu beklerken,merakla ve korkuyla bakarken yaşama,yaptığım tek şey seni sevmekti.Belki de en kolay yaptığım şey.Belki de en güzel yaptığım şey.Ama yine de tek yaptığım şey seni sevmekti.Sonra baktım ki,sevmek sadece filmlerde yetiyordu her şeye.Şiirlerde,romanlarda ytiyordu.Dünyada mutlu olmak için sevmekten çok fazlası gerekiyordu.
Baktım ki mutlu değilim sonra.Baktım ki sen benim değilsin.Bıraktım.Senli cümlelerimi çıkardım. hayatımdan.Yazdıklarımdan.Yaşadıklarımdan.
Herkesle aynı cümleleri kurmuyorum.Senin kelimelerin başka dudaklara isim olurken,Ben başka bir dilde..başka bir yürekle başka bir yüreği yürekten seviyorum...
18 April
Düşlerin en güzelini yarattım kendime. Başrolü de ben kaptım!
Ne düşündüğümden habersiz sokak kapısında bekliyordu hüsran, çile desen; uzun yolculuklar ertesi yorgundu, kederdi; ölümüne uyuklayan.
Bende ne kadar sevinç varsa hepsini heba ettim. Yüzü gülmeyen ne kadar insan varsa; hepsini sildim, yaşadığımı hissettiren ne kadar yürek varsa; topladım etrafıma. Güle oynaya verdim kendimi sevince, güle oynaya tutuldum aşka, güle oynaya çaldım yüreğimin kapısını.
Ne kadar birikmiş öfkem varsa, gömdüm. Çaldıkça hayat senfonisi, ben akortlara kulak verdim. Nice yaş gününü yok saydım, nice gözyaşını akmamış...
Uykuya yatar gibi kıvrılıp bir yüreğin kenarına, en kıyak düşleri bile boş verdim.
Satıp savdım elimde kalanları... En kötülerini düşmanlarıma reva gördüm, iyilerini; dostlarıma. Kendime yenilerini yaratmak için sıvadım kollarımı. Senin haberin olmadan sevdim seni, sana sormak aklıma bile gelmedi!
Tutuldukça güneş gibi aya, bir karardım bir yandım...
Şerefine kadeh tokuşturdum mehtapla...”Şişede durduğu gibi durmasın” diye, ne bulduysam karıştırdım. Ekmek arası balık kadar lezzetli olmasa da, düş arası sevdada hiç fena değildi. Yıkıldıkça etrafımı saran kalın duvarlarım, altında kalan hücrelerim için üzülmeye vakit bulamadım.
İlmek ilmek dokudum neşeyi, göz kaçmasın diye pür dikkat! Bir düz bir ters dedikçe yüreğimin sesi, ben bütün inancımı koydum “motif” diye. Bahçeye çıkıp, en sevdiğim çınar ağacıyla paylaştım sevincimi. Gerçek olamayacak kadar asi duran ne varsa hayatın karşısında, bir bir geçirdim yüreğimden, kimin ne dediğinden habersiz... Yarattığım dünyayı hiç olmamış gibi bıraktım bir köşede. Bütün ayak izlerimi toprakla örttüm, güneşten yardım diledim, rüzgârdan medet umdum...
Düşlerin en güzelini yarattım, “başrolü de ben kaptım” diyerek. Sıkılıp kendimden yeni bir ben yarattım ayaküstü. Ne kadar karanlık varsa, hepsini aydınlık yaptım, ne kadar hüzün varsa; sevindirdim, ne kadar keder varsa toplayıp bir çırpıda, yaktım benzine buladığım umudumla. Kaybettiklerimi kazandım saydım, kazandıklarımla öykünmeden.
Sırtımı sıvazladığında dost bildiklerim, düşmanımda olsa gülümsedim.
“Ağlamasın” diye çocuk yüreğim, elma şekeri de aldım, balonda, pabuçta...
Gecenin karanlığına yüreğimi asıp sana yazıyorum. Yüreğimi sana kanatlandırıp seni düşlüyorum kırık dökük hayallerimde..Uzakları aşındıran kelimelerimi satırlara serip seni soluyorum mürekkebimle. Yine yokluğun düşüyor hecelerime, yine yokluğun bir hançer gibi deliyor hücrelerimi.. Ne yapsam, ne etsem fayda etmiyor. Sensizlikte kanayan dudaklarımı nehirlerde yıkasam da silinir mi yokluğunun acılarını? Zaman sanki hasretinde durmuş.. Herşey hasrete prangalı..
Bir gelsen, karanlığı ezen yıldızları sayacağım birer birer.. Ne zaman seni düşünsem yıldızlar düşüyor saçlarına Bir gelsen, yollarıma bir kez uğrasan gülümseyecek umutsuzluğa boyanmış geleceğim . Yokluk zindanı aşıp bir gelsen vuslatı giydireceğim ayazlara. Ah bir uğrasan şehrime, seninle kır bahçesinde sıcak çaylarımızı yudumlarken sevincimden simitlerimizin kırıntılarıyla yavru kuşları doyuracağım..Ellerim ellerine değdiğinde avuç içlerimin terini bırakacağım ılık meltemlerin koynuna …Bir gelsen bir dokunsan yüreğime, mevsim ne olursa olsun gelişin bahar olacak dudaklarımda..
Zaman akıyor gidiyor. Mevsimler değişiyor, turnalar şehrimi terk ediyor.. Ama bir ben kalıyorum yokluğunda..Her düş kırıntısından sonra kirli sakallarımla vuslata isyan bayraklarını açıyorum. Yüzümü yıkadığımda aynalarla yüzleşmekten korkuyorum. Pencereleri bir açsam senin sesin diye fırlıyorum dışarıya. Ne zaman telefonum çalsa buğulu sesin diye koşuyorum. Ama her defasında yıkılıyorum olduğum yere..Gün pencerelerime vurduğunda ilk işim, yokluğunda ıslanan gözbebeklerimi mandalla ipe asıp güneşte kurumasını bekliyorum.
Ama ne olursa olsun, hasret perdelerinden bir gün sevda türküleriyle uyanacağız vuslat sabahına.. Melek'lerin ağladığı gönül bahçelerinde delicesine gezip gülüşlerimizi delicesine soluyacağız. Sabırla, umutla vuslatı bekleyecegiz. Vakit, hasret zamanı. Ne olur ağlama. Ben senin icin bu satırları yazarsan hasretimize ağladım. Ne olur üzülme sen ağladığıma..Bırak aksın gözyaşlarım. Silemesem de ellerimle gözyaşlarımı, yüreğimde umutlarla kurumuştur gözbebeklerim..Ne olur dayan bu hasrete..Bir gün vuslatın bahar kokulu gecelerinde yıldızlarda gezineceğiz. Seni seviyorken ne olur gülümse…
"Birazdan yokluğunu sereceğim
Hasretinin duvarlarına.
Ve yüreğimi ateşleyeceğim
Katransı yokluğuna..
Ve gözbebeklerimi ıslatıp
Seni sayıklayacağım
Gecenin koynunda..
Hasretini dudaklarımda öldürüp
Güneşle boynuna sarılacağım
Bahar kokulu sabahlarda.."
Senin olmadigin bir sehirde…
Yangini olmadigin bir kalpte…
Nefesi olmadigin bir bedende…
Hayat devam ediyor !!!
Sadece yasadigindan ve yasattigindan ibarettir hayat !!!
Her biten gün basliyacak yeni bir günün habercisidir !
Tipki sevdalar gibi…
Biri gelir…Biri gider…
Gelen gideni aratir derler ama …Gelen gidenden daha yürekli cikar !!!
Ben günesi umutla ugurluyorum ki geceye,umutlarimla tekrar dogsun diye !!!
Seni gözyaslarimla birlikte akan nefretimle ugurladim!
Her damlada haketmedigin beni ve benligimi senden geri alabileyim diye !!!!
Birdaha dönme diye…….
Dönmeyi düsünme diye…….
Döndügünde beni degil
nefrete susamis gözlerimi görecegini bil diye…….
Kavra…düsünme…niye diye sorma diye….
Bedenim sensizde nefes alicak !!!!!
Dünya sensizde dönecek …dönecek unutma !!!
Ve yüregine…ellerine…gözlerine söylüyorum
dinle…
n.e.f.r.e.t.i.m.s.i.n
Oysa ki…..
n.e.f.e.s.i.m.d.i.n !!!!
14 April
Sus"
dedin sustum ...
Oysa
Dilimin ucunda öyle çok kelime vardı ki ....
Yuttum ....
Kendi cümlelerimde boğdun ,
Ne yapsanda bendeki "sen" 'i kirletemezsin
"Sen" 'i öyle bir derine sakladım ki
Sen bile ulaşamassın ......
Bırak !
Dokunma !
İçimdeki mabedin öylece kalsın...
"Bırak"
Diyorum!
Daha fazla uğraşma
"Sen" 'i benden alamassın
Canımı yaksın,
ruhumu kanatsın,
bırak "sen" 'i, bende kalsın
İçimdeki "sen"'i sen bile yıkamassın...
Bırak !
Dokunma !
Dokundukça derine batarsın,
Hançerlerini sapla en derine,
Ne farkeder,
GİTTİN
Bundan fazla acıtamazsın...

Yüreğimin en sessiz harfiyle sesleniyorum sana
Sen yine aşka sağır susuşunla,
Şiirimden kanıyorsun.
Oysa kanayan gözlerimde seni taşıyorum bilmiyorsun.
Kelimeler batarken kuytularıma,
Gözlerimdeki hazandan eylül kokusu getirdim sana.
Yalnızlığıma biriktirdim seni
İsmini düş yaptım kendime…
Sende tutsak oldum içimin zindanlarına,
Sen avaz avaz koşarken ayrılığa,
Ben en sessiz cümlelerimi ayırdım yalnızlığıma
Noktalarımdan yakaladı hayat,
Ayaklarıma takıldı düşler ve sözler.
Sana kelepçeli düşlerden zaman ördüm,
Çığlık çığlığa susuşunla bir değil binlerce öldüm.
Damarlarımdan çekildi sensizlik,
Bir sürgün başladı içime.
Yanıp yanıp kül oldum sana,
Ayrılığına savrulup dem vurdum aşka…
Şimdi en siyah bir gecede,
Sözler kaçıyor bir bir sessizliğe,
Hüznün yağmurunda buluşuyor ayrılığın taneleri.
Yine şiirime sen bulaşıyor.
İklimime sen düşünce , ben üşüyorum.
Soğuğunda erirken, bir köz oluyorum…
Susuyor saatler zaman terk ediyor beni.
Bense hangi mevsime dönsem; sen estiriyor bu şehri.
Nereye gidersem gideyim, kaçış yok biliyorum,
Seni ardımda bırakmadıkça,
Söküp içimden gitmedikçe,
Sende başladığım her yol sana çıkıyor.
Kendimden vazgeçiyorum öyleyse,
beni bırakıp ardıma gidiyorum.
Meçhullerin sürüklediği bir hayatı bırakıp avuçlarına
Gömüyorum tüm şiirleri aşka,
Senden, benden geçip gidiyorum zamansızlığa !…
11 April

Ayrılık düşer bazen merhabalarımıza…
Oluşturduğumuz “biz” kalıpları çöker…
Var olan iki ayrı kutuptur artık…
Ya “vazgeçen” oluruz bu ayrılıkta..
Ya da “ vazgeçilen”…
Bir tercihtir vazgeçmek..
Eksilmiştir yüklediğiniz değerler, gidip de dönmemeyi, dönüp de bakmamayı göze almışsınızdır…
Oluşturduğunuz o “biz” kalıbından kendinizi alır ve gidersiniz bu merhabadan …
Hayata başka bir yerden, başka bir noktadan başlamaktır vazgeçmek…
Yeniden başlamaktır..
Yarın vardır önünüzde..
Ve yarına ait umutlar…
Seçeneksizliktir vazgeçilen olmak…
Giden gitmiştir ardında boşluğunu bırakarak…
Ve siz kalansınızdır…
Orda…
Öylece…
Eksilmektir vazgeçilen olmak…
Bir yokluğun sızısını yüreğinizde anbean taşımaktır…
Vazgeçenden geriye kalan tenhalığı,ıssızlığı kalabalıklarla….
Sessizliği hiçbir sesle dolduramamaktır…
Nedenler ve niçinlerle daha da kararıp uzayan gecelerdir…
Bir sızıyla bölünen uykulardır…
Dağılmak, parçalanmaktır çokça…
Unutmak için zamana umut bağlamaktır…
Zaman akıp giderken hayatımızdan…
Kimi zaman ” vazgeçen” oluruz bir merhabada…
Bir başkasında “vazgeçilen” belki…
Vazgeçmenin umursamazlığında da olsak…
Vazgeçilmenin umarsızlığında da…
Anlar ve anılardır yanımızda kalan…
Sonra…
Bir maske takıp yüzümüze…
Sevginin çıplaklığını örtsün diye…
Katılırız akan zamana yine de…
03 April
Kapkaranlık bir boşluğun dehlizinde gölgelerle savaşırken
kaç tutsak atıldı küflü odama sayamadım
Sen şimdi bir boşluksun sadece benim için,
kaybettim yolumu bulamıyorum
el yordamı ile tarıyorum kelimelerimle tüm aynaları,ama bulamıyorum
duvarda asılı olan eskiden kalma en güzel şiirleri sök ***ür
sana yük olduğumu hissediyorum
en derin mahrem kendimden es geçiyorum
vazgeçiyorum elimden yüreğimden
bana düşen en kırık geceleri sabaha yetiştirmek
yine yolun sonundayım bir başıma
ara sokaklarda kaybolurken cebimde kalan elveda şiiri…
kanayan suratlar arıyor telaşla kaybedilen eşyaları
sloganlar destelense yaşamın ağırlığı ne olur bilmem
seçenekler kısıtlandı ölüler diyarında
yaşanan kabir azabı çoktan sorgulandık
ve gövdeler üstünde kalan sadece teneke kafam
kendi bahçesinde dal olamayan
benim bahçemde ağaç olmaksa muradı
budanan yürek derim dostlar adına
maşa olmak hayatın vicdansız oyununa
bilet kesildi ücretler ödendi benden yana...

koynumda yalancı bir zaman...
tam avuçlarıma alıcam derken..kayıp gidiyor..ve her seferinde benden bir parça alarak..
içimde yaşanmamış derin izler açarak..
içimdeki derin acıları yalnızlığıma terk edip gidiyor şu zaman..
küçük bedenimin kaldıraıyacağı kadar:hızlı ve yaşlamış bir zamanla yaşamak
zor geliyordu artık...
benmi yaşlanıyorum ne..
gecelerime yeik düştüm nerdeyse..
boş bakıyorum artık..
küçük bedenim üşüyor..
ve bulduğum siyaha sığınıyor
ve karanlığımı oraya gömüyorum tüm çıplaklığıyla...
zor mu geliyordu artık sol yanımdaki yarayla yşamak..
hep böyle bu yalancı zamanın koynunda..
ol yanımın yalnızlığımın üzerine kanıyacak
olması beni korkutuyordu..
zamanın hızını kesmeye çalışan küçük kızı
arıyorum geclerimde..
öldü diyolar..
ve galiba zamana yenik düştüm..
bu çok büyük yaraymışki..beni ayırdı hayattan..
bir gün beni merak edip aramaya çıkarsan..
suretine bak..
ben göçtüm bu yaşlı zamandan..
kendimi senin suretine gömdüm..
yüreğim senin suretinde hep kanıyo olacak!..
elveda zaman suskun yüreğimin gitme zamanı...

bu sana son seslenişim olucak sevgili..!!
yazacaklarımı okuyacak olursan.. yüreğimin feryadını biraz anlıyacak olursan..
yüreğin biraz sızlıyacaksa yerinde..
bu sana son yazışım olucak..
yıllardır hep uzaktan izledim seni..
içime aldım sessizce.. seni yaşadım küçüçük yüreğimde deerin bir sevdayla..
...
kimsesiz bir aşkla..
geceleri bu karanlık şehir şahit oldu .. sensizliğin kolarında nasılda çırpındığıma..
dolunaylı gecelede dolunayla birlikte gözyaşı dökerek sabhaladığımız sabahlar..
..
sen bizi belkide hiç farkında olmadan çok üzmüştün be sevgili..!!
yıllardır.. herkesten gizlediğin birini taşıyordun içinde..
herkesle tanıştırdığın sahte bir kimlik.. ama herkes bu seni seviyordu ama ben bir türlü sevememiştim be..!!
ben o gizlediğin kimliğe bana benzeyen yanına tutulmuştum..
gözlerim o sana kenetlenmişti..
..
hep uzaktan izlediğim yalncı surete bakıpta gözyaşı döktüm..
can çekiştim..
..
seni çok iyi tanıyordum belkide bundan dolayı yapamıyorduk..
hep üzüyorduk birbirimizi..
sen hep en yakınımdaydın.. gözlerimi kapasam yanına gele bilirdim..
ama hepte en uzağımda olan oldun..
..
hep imkansızım.. yaşamk isteyipte yaşıyamadığım..
sen hep sevdiğimdin ama sevdiğim olamamıştın..!!
izin verseydin anlatmama.. bıraksaydında içimdekilerini sana kana kana anlatsaydım.. belki anlıyacaktın beni..
..
ama sen hep benim yandığım ateş oldun ..!!
...
hiç başlamadık.. hep yarım kaldı..
ama her şey öyle sessiz ve tutkulu yaşanıyorduki gözlerimizde...
bunu her ne kadar gizlemeye çalışşakta ..gözlerimizin kavuştuğu dünya bizim önüne geçemediğimiz bir dünyaydı ..
...
hep sustuk..!!
...
şimdi gitiyorum sevgili..!!
çok yoruldum.. seni sensizliğin kolarında beklemekten..
seni yabancı gönüllerde görmekten..
sen o sahte yüzünle görmekten çok yoruldum..
şimdi gidiyorum sevdiğim : yüreğimde onca acıyla...
yüreğimde o koca yarayla..
sensizliğin üzerime sindiği bu kıyafetlerle..
..
her şey çok zor geliyor.. inan kaldıramıyor bu küçük bedenim..!!
zaman son surat üzerime geliyor sanki..!!
yetişemiyorum hiç bir şeye ..
tam her şeyin ortasında buluyorum ruhumu.. bi bakıyorum her şeyin dışında kalıyor ruhum..
sığamıyorum yüreğimdeki bu yarayla hiç bir yere.. şimdi gitme vakti..
hep bir fotoğrafın yası tutulmazki koca bir ömür boyu ..
şimdi her şeyi kokumu ,üzerime sinen kokunu alarak gitme zamanı..
..
ben giderim.. o gider .. sende gidersin.. sende kaçarsın bir gün bu sevda ateşinden..
şair şöyle demiş:
her şey yaşanır geriye hikayeler kalır ..
..
ewet aynen böyle her şey yaşanır geriye hikayeler kalır..
bazen susupta bu hikayeleri dinlemek gerekir..
şimdi :
sessizce siyahta kaybolup geriden gelen sesleri dinleme zamanı ...!!
Şişirip yelkenleri, açılma vaktin gelmiştir denize.
Bilirsin ki ne fırtınalar, ne deli dalgalar beklemektedir seni.
Korkarsın, terk edemezsin limanı, bir köşesine sığınırsın.
Kabullenmesen de artık aşk bitmiştir,
İşte son bu…
İçin hep hüzün doludur, bir türlü kabullenemezsin bittiğini.
Gözlerinin içine bakıp seni seviyorum demesini beklersin.
O sözler hiç çıkmayacak o dudaklardan bilirsin.
Yinede umudun yeşildir,
İşte hayal bu…
Gururlusundur, istenmediğin yerde durmazsın.
An olur ki ne olur bitmesin dersin.
Bu sözlerin dudaklarından nasıl çıktığına kendin bile inanamazsın.
Oysa o yüzüne bakıp sadece gülümser,
İşte acı bu…
Ondaki sıcaklığı kimsede bulamayacağını düşünürsün.
Kimse onun gibi gülemez, onun gibi dokunamaz dersin.
Ve kimseyi onun kadar sevemeyeceğini bilirsin.
Kahredip başını eğersin önüne.
İşte hüzün bu…
Nefes alamaz hale gelirsin, daralır için.
Bir kaç saatlik derin bir uykuya hasretsindir.
Bilirsin ki gözlerini kapasan da terk etmeyecektir hayali.
Atarsın gecenin kollarına kendini,
İşte huzur bu…
Ondan gelecek tek bir haberi umutsuzca beklersin
Bir de beklemek ölüm gibi gelir insana böyle zamanlarda.
Aslında ölüm fikride garip değildir artık sana.
Geri dönerse diye ölemezsin bile,
İşte sabır bu…
Hayat devam ediyordur ama her şey yarımdır, hep bir yanın eksik.
Yüreğin eskisi gibi atmayacaktır, başka aşklarsa seni kandırmayacaktır.
O başkalarıyla, mutlu bir hayatı yaşıyor olsa da,
yine de sevginden vazgeçemezsin.
İste aşk bu…

Mavi Bir Ölüm
yine sana sesleneceğim
senin kim olduğunu hiç bilmeden, senin kim olduğunu en çok bilerek
isyankar zambakların, çılgın nilüferlerin
dört nala açarak kiraz çiçeklerinin, dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım
sarı bir hüzün, kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana
sana oklardan değil, yaydan bahsedeceğim
gülün dikenlerinden değil,
gülleri ve dikenlerini doğurmaktan yorulmayan topraktan söz açacağım
akan su gelmeyecek kelimelerime,
suyu şefkatla kucaklayan sessiz taşların canını yakan damlaları
dillendireceğim
yine sana sesleneceğim, senin kim olduğunu hiç bilmeden,
bilmek istemeden
alaaddin'in sihirli lambasından çıkan cin, bana gelseydi
ve ne dilersem dilememi isteseydi, hiç bir şeyi elde etmeyi dilemezdim
bir şeyden vazgeçmeyi isterdim sadece
hayatta bir şeyden vazgeçmem lutfedilseydi...
bedeli herşeyim olsa bile
sana seslenmekten vazgeçmek isterdim
garip değil mi?
sana seslenmekten vaçgeçmediğimi,
bundan hoşlandığımı düşünüyorsun belki de
oysa sana seslenmek, bütün hesaplarımı gördüğüm bu dünyadaki
tek geride kalmiş hesap benim için
bu dünyadaki tek yük bu seslenişin kalbini avcumda tutabilmek
kürek mahkumu için kürek ne ise, benim için de sana seslenmek o
bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yolu
öbür yandan bileklerimden sızan kanların,
gönlümü işgale yeltendiği bir rotanın can suyu
oysa ben sana küreklerden değil,
gemiden bahsetmek isterdim!
atalarım bana kadınlara gökyüzünü,
gemileri ve yelkenleri anlatmayı öğrettiler
sen kürekleri, yağlı urganları,
geceyi siyaha gömen fırtınaları ögretmeye calışıyorsun
sana ellerimle dokunarak, gözlerimle okşayarak göstermek isterdim
rüzgarla şişen beyaz yelkenleri
ama senin vaktin yoktu
ben bunu hiç anlayamadım
kavminin kadınlari bana öğretmediler ki!
bazı kadınların beyaz güvercinlerden daha çok siyah apoletleri
sevebileceğini
sana sesleniyorum
ve gözlerim bileklerinden parmak uçlarına kadar toplanmış
kan pıhtılarını seyrediyor
kürekleri bırakmıyorum
önce yücelttiğin, sonra terk ettiğin aşkın onuru için
kalemi bir an elimden düşürmüyorum
Ankara kalesinin önünde sana sesleniyorum
benden kaçıp cennete gitmek isteseydin,
seni cennetin kapısına kadar götürürdüm
bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı
cehennemle konuşurdum
seni ona anlatabilirdim
oysa sen ne cenneti isteyecek kadar aşk oldun
ne de cehennemi isteyecek kadar ayrılık
"seviyorum seni ama" dedin, "hoşçakal" diye ekledin
"şimdi gitmeye mecburum, belki yine gelirim,
umarım gelirim" son sözün oldu
cennetin ve cehennemin dillerini,
savaş mağaralarını ve aşk şiirlerini,
gazelleri ve boleroları öğreten atalarım
senin sözlerinin anlamını ögretmediler,
hiçbir şey söylemedin gittin
ayrılığın dilsiz olduğunu ben senden öğrendim
dilsiz olanın yaşayabileceğini sen ögrettin bana
ve kalemime ilk defa yaban gözlerle baktım
yine, yeniden, sadece sana sesleneceğim
müebbet bir aşk dışında bildiğim tüm duyguları terk edeceğim
sana sesleneceğim yine
seni sadece kuru bir sevgiyle değil
derin bir hüzünle,
binlerce yıllık bir gururla
ve pervasız bir öfkeyle sevdiğimi duyumsuyor musun?
mütevazi bir sevgiyle değil, küstah bir aşkla sevdim seni
ben osmanlı gibi kollarımın yetışemediği bir aşkı
kucaklamaya çalışırken
sen köprülerin ülkesi venedikteki son sancağı
kışın üşümemek için şal yaptın kendine
neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde
zaman geçtikce eksilir demiştin oysa
atalarımın öğrettiklerine ters düşse de, sana inanırım bilirsin
zamanla unutursun demiştin, niye daha derinleşiyor öyleyse?
derinleşiyor özlemin ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları,
coşturuyor ayrılık sözlerin
öfkelerin kararlılığını aşka katık ederek konuşacağım
bedenim bu dünyayı terk edene kadar
öyle sanıyorum ki
hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığım için
benden uzun yaşıyacaksın
benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne
onların benden geldiğini bir tek sen bileceksin
küstah bir aşkla seveceğim seni
ben savaş ve ölümle haşır neşir olan kelimeler dışındakileri
unutmaya gayret edeceğim
ömrümün geri kalanında
sana sesleneceğim yine
ben seni beyrut gibi sevdim ama
sana ne Mağrib'i ne de Manhatten'ı anlatamadım
Bağdat'ı ve Şam'ı işgale yeltenmişken
venedikten gelen ihanet tarumar etti ordularımı
sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana
senin kim olduğunu hiç bilmeden
ağlayan zambakların, dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım
senin kim olduğunu en çok bilerek
kavmimin bana vaad ettiği tüm aşkları terk edeceğim
müebbet bir aşk, sarı bir hüzün,
kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım
bu dünyayı terk etme müjdesi gelene kadar...
hüznü, gururu ve öfkeyi bilseydim keşke
hüznümün beni aşan taşkınlığını
gururumun binlerce yıl önce'den miras kalmış hoyratlığını
öfkelerimin hiç bir zaman sona ermeyecek ve azalmayacak kararlılığını
anlayabilseydim, anlatabilirdim sana
seninle yaşanan bir aşktan sonra
ayrılığın ölüm bile olsa, MAVİ BİR ÖLÜM olacağını.
ÖMER ÇELİK
29 Juli

“Güzel olan hiçbir şey eskimez.” dedi dostum. İncecik bir sızı duydum, sustum...
Gözlerimi kapayıp kana kana içtim kelimelerini. Eskimiyordu hiç, biliyordum...
Senin gözlerimde hiç eskimediğin, eskimeyeceğin gibi...
Ben seni bulmak için tüm dünyayı dolaşabilirdim ama sen buldun beni.
Bende kaybettiğim beni... Uzansam sana, dokunmak bir şey değil yanmaktan korkuyorum.
Korktukça kaçıyorum senden, kaçabildiğim kadar uzağa...
Ne kadar uzağa kaçsam o kadar yanıbaşımda oluyorsun sonra...
Ben de kalemimi elime alıp yazıyorum. Tükenmez kalemim tükeniyor,
konuşan dilim lal oluyor, anlatamıyorum seni kağıtlara...
Yaşam aşk rengine büründükçe dağlar hasrete yükleniyor. Dağlar taşır mı bu yükü bilmem ama ben eziliyorum hasretten. Aşkın tedavisi yok mu? Acılar çekiyoruz ve tel tel kopuyor hayat ellerimizden. Uzanıyorum, tutamıyorum kopan ipleri.Dur ve bak şimdi geçmişe. Neredeyiz? Başta mı, sonda mıyız, yoksa bu sokağın adı aşk çıkmazı mı?
Her bahar bir başlangıç ve her güzel şey umuda yeni bir adım. Hadi çıkalım saklandığımız kuytudan. Sobelendik çoktan. Çıkalım ve geçen bahar gibi umudumuzu uçuralım kendi gökyüzümüzde bu baharda.İzin verelim martı seslerine, çekelim içimize çiçek kokularını papatya bahçemizde...Hadi çıkalım saklandığımız kuytudan ve kaçalım bu dünyadan..
Yorulduk...Yıprandık...Ama her bahar umut demek hala...Umudum var ama yine de gözlerim yanıyor...Göz pınarlarım kuruyuncaya kadar ağlıyorum...Sonra yüreğimde ebem kuşağı çıkıyor. Her renkte seni görüyorum. Mavi hayallerimizi, sarı bizi ısıtan güneşi çağırıyor aklıma.
Tut ki bu bahar da diğer baharlar gibi bitsin. Ne çıkar...Kaç bahar kaldıysa ömrümde benim o kadar umudum var...
24 Juli

Oysa küçüğüm daha ben öyle kolay kalkamam düştüğümde yerden ,hemen onaramam acılarımı kapatamam yaralarımı.Halbuki çok çabalıyorum düşmemek için sağlam basmaya çalışıyorum tutunuyorum birilerine ama küçüğüm ben dimdik duramıyorum işte..emeklesen olmuyor daha yürüyemezken koşmaya çabalıyorum ben..yaralarım var boyumdan büyük acılarım var kaldıramıyor küçük bedenim küçüğüm işte ben hayat neden anla mıyorsunki?herkes büyümeyi isterken ben açıkça söylüyorum işte KÜÇÜĞÜM BEN yorgunum mutsuzum umutsuzum oysa küçüğüm ben neden bana böyle davranıyorsun ki? senle olmak için çabalamıyormuyuz biz?hayatta kalmak için değil mi bunca uğraş?ozaman neden sende biraz kıymet bilmiyorsun..niye bu kadar acımasızsın silahımı indirip irademi geride bıraktığımda neden hep ssavaş başlatıyorsun neden hep beni güçsüz yakalıyorsun..ben kabul etmişken yenilgiyi neden ateşkes imzalamıyorsun?
Herşey senin içinde sen neden benim için var olmuyorsun?neden ki bu düşmanlık naptım ki ben sana niye böyle küsüp gidiyorsun sonrada çok sert vuruyorsun..hiç ummadık bir anda şaşırtıyorsun bir anda yıkıyorsun..aslında herşeyi sen yapıyorsun ben sadece bakıyorum hayat?neden bana böyle davranıyorsun neden birazda beni dinlemiyorsun..birazda ben karar versem birşeylere mesela senin dediğin olmasa herzaman bu kadar bencil olmasan mesela hayat?
Hayat...!!sıkılmadın mı artık birşeylerin hep senin istediğin gibi olmasından biraz da sen üzülsen biraz senin canın yansa mesela..gecelerce uyumasan sende senide birileri yaralasa hiçbişey senin istediğin gibi olmasa mesela ne olur ki sanki..?
Bencil olma hayat daha çok küçüğüm ben savaşamam öyle kolay senle...
04 Juli
Şehre bardaktan boşalırcasına hüzün yağıyor.
Gözlerimden çisil çisil yağmur
Şehrin toprakları hasret kokuyor
Bense topraktan yaratılmış aciz
Daha bi sen kokuyorum yağmurdan sonra
buram buram işliyor kokun
yüreğimde tütüyorsun
her yağmur sonrası
Derin bir sızı ,beter bir iç ağrısı
Gizli bir günahın gün yüzüne çıkışı gibi
kanıyor içimdeki yara
Ey benim gözleri hüzün bulutlum
bakışların yağmur olup
damla damla düşer yüreğime
benim deli gönlüm
sırılsıklam sana ıslanır
ya senin gözlerinde yağmayı bekleyen
o yağmur kim ,kimi ıslatır
ve kimin canını yakar
kim o gözlerindeki acı sevdiğim
Ey benim adı dilime duam
seni dualarını kim ıslatır
kimdir aminlerinde
gözlerinin hayalini yüzüne sürdüğün
senin dua ne ise benim amin onadır
ey benim ömrüm ,yürek sürgünüm
Şimdi şehre her yağmur yağışında
Ben sana ıslanıyorum
iliklerime kadar işleyip
içimi titreten sensin
Ey benim yüreğimin ateşi
senin yüreğine kim yağıyor şimdi...
25 Mai

Ağlamaktan yoruldu gözlerim.
Ne olur mevsime düşen cemreler ve tomurcuklanıp çiçeğe dönüşen dallar adına gül artık...
Sabahın erken saatleri ve dilimde gül deyişim... Burnumda gül kokusu. Gecelere sığmayan hüzünleri gündüzlerin potasında eriteceğim diye selamladım şafağı!
Bu ilk sensiz baharım değil biliyorsun ve ikincisi olmakla da kalmayacak. Daha kaç bahar karşılarım sensiz? Bilmiyorum! Gecenin en kuytusunda, seni saklamaktan yorulsam da, aydınlıklar bile dinlenmeme imkân vermiyor ve yokluğun ağır bir yük olmuş olsa da.
Karanlığı gecelerden toplamak biriktirmek ve gündüzlere serpiştirmek, yok etmese de var olanı. Gördüm, sevdim, yaşadım ve anladım. Sanırım artık yaşananlarla devam etme zamanım sevgili anladım.
Baktım ki ölümün ardından herkes ağlıyor. Bir ilk yapalım dedim yüreğime. Biz onu hiç ölmemiş sayalım ve gülelim. Sen hangi yanımı öldürmüştün, ya da ben hangi yanını unuttum ve karar verdim, yokluğunda senin ben de benim sen de öldürdüklerime can vereceğim! Bu baharın renkleri ile boyayacağım hepsini. Bir cesedin resmi asla olmayacak bu yaşanmışlıkta. Bakma dizlerimin titrediğine sen. Korkudan değil o sadece heyecanımın yansıması! Yılgınlığımı yendim bu sabah ve haykırıyorum "ey şer-i vesveselerin gölgesi". Gözlerimdeki güneşe gücün yetmeyecek ve yok olacaksın.
Ben bir yok oluyor, bir var oluyordum. Yokluğum "faili meçhul"lere yazılıyor, varlığım ise, meçhulün failini aramakla geçiyordu ya...
Artık ne meçhul var ne faili. Ben başkaldırdım, baharda çiçeklenen dallar misali, ben başkaldırdım. Dağları delen Ferhat, çölleri aşan Mecnun, ateşi ehlileştiren Kerem misali...
Ben başkaldırdım ve artık sevdamı sensizliğe haykırıyorum sevgili.
Pılını pırtını toplayıp gidenlere inat, kalacağım zamanın en ortasında. Eksileri sildim, benim bakışlarım olacak bütün sevinçlerin artısında. Zaman mefhumunun efendisi olacak, bu yeni ömrün başlangıcı, bu sabah müjdelerle doluyum inan bana. İşte bundan dizlerimin titremesi.
Bir bedende, bin duygu. Bir ruhta bin heyecan var ey sevgili... Şimdi, sende olduğun yerde, güneşe dön gözlerini ve sadece gülümse.
Bil ki bu yazı, sensiz ikinci baharın resmi değil, seninle sensiz yaşayacağım tüm baharların resmi. Ben kara kışları yendim sevgili. Sendin ve hep sen olacaksın bundan sonra bütün baharlarımın ismi.
Biliyor musun sevgili; "Bakışlarını derlemekmiş en iyi yaptığım şey, onlar şimdi cemre düşürüyor yokluğuna. Ve kaç bahar yaşıyorum gözlerimde kalan bakışlarınla sende beni düşün kalma kara kışlara"
Beni sevdiğini bilmesem bile
Seni sevdiğimi biliyorum sevgili...
21 Mai

suan yanımdasın sanki yalnız değilim
ben geldim der gibisin...
fakat gördügüm bi serap belki
çünkü sigaram elimi tutan sen değilsin
akıp gitmektesin içimi yakan bir zehir gibi
üzülsemde farketmez daha ölmüş değilim
karalar bağlama yani...
sigarayıda iki pakete çıkardım zaten
hissiz bir kalbin içine çekiyorum her nefesi
kanımı zehirleyen sevdan gibi
ben seçtim bu sevdayı pişman değilim
vicdanın rahat olsun yani...
herşeyden sıkılmısım zaten
parcalanmış kalbim daha ne kadar kanarki
bunlar kaybolmus bir insanın belkide son sözleri
her gece ağlıyorum sadece, üzgün değilim
sen boşver üzülme yani...
ağlar ağlar avunurum ne olcak sanki
çek git diyor şeytan, giderim buralardan belki
gittigimde kal diyenimmi var sanki
bu kalpte tek sen varsın, çıkarıp atacak değilim
acı çekmeye de alıştım yani...
sevdan dipsiz bir ucurum değilmi sanki
bir gün dibine düşerim belki
acımı gören varmı sanki
diyorsun ya eski seni istiyorum, ben eski ben değilim
hiç arama boşver eski ben öldü yani...
yenisi ölmeyecekmi sanki
bir gün gözlerine bakar ellerinden tutarım belki
bu hayal değilmi beni yaşatan sanki
ben seçtim bu sevdayı pişman değilim
günahıyla sevabıyla suçlusu benim yani...
çok çok sonu ölüm değilmi sanki
bir gün dizlerine yatar, gözlerine bakarım belki,
bu hayal için yaşamaya değmezmi yani?
olmasanda yanımda sensiz değilim
seni sensiz de yaşıyorum yani
acımı kalbime gömdüm, basım dönüyor sanki
işte sigaramdan bir nefes daha alıyorum
sensizlige ilaç olacak sanki...
19 Mai

Aşık olamamayı anlat aşık olmuşa, anlatki yaşadığının adını koyabilsin..
Ölmeyi anlat yaşamayı bilmeyene....
Gönül gözüyle görmeyi anlat gördüğünü zannedenlere..
Yada kör olmayı anlat herşeyi görüpte acı çekenlere
Kalbi pas tutmuşa sevmeyi anlat...
Ağlamayı onur sayana gözyaşındaki asaleti anlat...
Hürriyeti anlat hapistekine....
Kuşları bile avlayana vicdanı anlat....
Hayatın güzel renklerini anlat siyahı anlam bilene...
Afrikadaki bebekleri anlat offff çekmeyi bilmeyene...
Sonsuzluğu anlat sınırları olanlara....
Koşmayı anlat yürümeye üşenene...
Anlamları çoğaltıp boğmayı anlat hayatının anlamının olmadığını düşünene...
sevabı anlat günahkara....
Sevabın birazda tadını anlat ot gibi yaşayana
Kelimelerin gücünü anlat susmayı maharet sayana...
yada susmanın bazen bilgece göründüğünü anlat boş konuşana...
Hacivatı anlat karagöze, anlat ki yarım olduğunu anlasın onsuz...
Ağaca kuşları anlat, kimlere ev sahipliği yaptığını bilsin...
Güvenmeyi anlat insana, dost aramayı bırakıp birilerine dost olabilsin....
Gururun ne kadar yüksek bir tepe olduğunu ve çıktıkça ne kadar alçalacağını anlat...
Aldatana gerçekte aldattığının kendisi olduğunu anlat, anlatki kendi kendini hançerlediğini fark etsin...
Gülü hatırlatsın diye dikeni anlat, belkide dikeni hatırlatsın diye gülü ...
Elbet biryerlerde seni anlayan mutlaka birinin olduğunu anlat, yanlış anlaşıldığını zannedene...
Zamanın kıymetini anlat hoyrata..
Yüreğinin ta içini anlat anlamayana
anlat ki seni değil yüreğini tanısın
Sevdayı anlat yüreği nasır tutmuşa anlat ki geri kalan ömrünü gerçekten yaşasın...
Umutsuza güneşi anlat, anlat ki her karanlığın sonu bir aydınlığa gebedir bilsin...
gözlerle değil yürekle bakmayı anlat gözleri görmeyene,
anlat ki
gerçek marifet aynada değil aynaya bakanda onu anlasın...
15 Mai

Kalmak Ağır geldiğinde GİTMELİ İNSAN,
Bırakıp ardında hayatın anlamlarını
Yol almalı kendi bilinmezliğine doğru,
Hep ağır gelir ama doğruyu söyler yürek..
Güneş batmadan aşmalı bu yüzden,..
Hasretin yamaçlarını...
Vakti geldiğinde gitmeli insan
Unutup tüm amaçlarını
Kalmak ağır geldiğinde gitmeli insan,
Uzanıp sevda kıyılarına sarılmalı güneşe
Günlerce yatmalı, günlerce kalmalı,..
Yıllarca yanmalı..
Yakmalı hasretin her çeşidini.
Savurup küllerini denize
Kaçmalı...
Vakti geldiğinde gitmeli insan
Öte diyarlara uçmalı.
Gelip oturmuş yüreğinin tam da ortasına..
Durup, gitmesede , duymaz..
Duygu kimin?, sevda kimin?
Ezilmiş altında kanayan yürek kimin?..
Durdurup, bak desen bakmaz.
Kalmak ağır geldiğinde gitmeli insan...
Ne güzelde bakıyor güneş sımsıcak,
Yüzü gülüyor aynasında tüm şehrin.
Bu neyin manasıdır ki;
Birazcık naz yapıpta dur diyemiyor yüreğin..
Havası kapkara olmalı artık,
Kalbi siyaha boyanmış bu şehrin.
Ekmeği kara , suyu kara...
Vakti geldiğinde gitmeli insan..
Bırakıp yüreğini uzaklara..
Her şey durulur belki ve vurulur sevgin..
Kaybolur hasret yok olursun sen.
Ağlamak sızlanmak fayda etmez artık
Çevirip gözlerini arkaya bakmak olmaz
Sığmıyorsa için içine olduğun her an..
Öyle bir başına kalmak olmaz...
Kalmak ağır geldiğinde gitmeli insan...
06 Mai
bir aldanışın esiri oldum.
hayallerim bir yana dağıldı gerçeklerim başka bir yana
çeliştim kendimle hangisi doğru dedim içimden
doğru olan belliydi aslında
ama yanlış öyle çekici geldi ki bir an
dayanamadım attım kendimi yanlışların içine
aldandım.
aldanmaktan neredeyse zevk bile aldım.
bile bile sevdim
bile bile yaşadım her şeyi
hayatımın gri rengiydi o
bazen grinin içine beyaz kattım rengimiz açılsın diye
bazense gri renge siyah kattım kimse görmesin onu diye
bazen beyaz düşler yaşadık onunla bazense siyah gölgelerin
Aldandık...
 
yüreğimin duvarları arasında kefenledim düşlerimi.
artık paylaşacak birşey kalmadığını bilmek o kadar acıttı ki beni. belki de bu yüzden keyifsiz kelimelerim.
belki de bu yüzden ilk defa mektup yazıyorum.
sahiplen...
beni anlamak zordu, çözemedim kendimi.
çözsem, sana kalmayacaktı anlamsızlıklar. beklediğim ne idi? bu bile yanıtsız bir soruydu sanırım...
hicran düşüyor geceye denizin karasından.
denize en çok ben kara kattım.
sense kül...
neyse, karıştırmayalım karayı külü...
kalmıyor birşey arkamda ben giderken. senden aldıklarım olsaydı da onları bıraksaydım sana. kurumuş papatyalardan, kokusu hala saklı bir taç yapsaydın da bana, zarfın içine onu da koysaydım. ama yok, yok işte...
sakladım seni içimde.
senden izin almadım ama aldım seni ve gidiyorum.
bir de gölgeler geliyor peşim sıra. hangisi aslım o da yanıtsız... ben, ben galiba dayanamıyorum artık... yok, bu öyle her zamankinden değil.
keyifsiz bir gecede, söyleneekleri söylemeleri beceremeyip, ardımdan dualar okunarak gidiyorum...
gel de toprak at üzerime...
yorgunsan ve kolun ağrıyorsa eğer, bana yaşamak için bir neden söyle..
ben giderken çaresiz, hasret olmasın yüreğine…
05 Mai
Sen üzülme bana sevgilim,
idare ediyorum işte
İttire ittire götürüyorum hayatı
bilinmezliği ile...
Sen üzülme suskunum diye.
Söküklerini dikiyorum gecenin.
Ay ile yıldızları birleştiriyorum,
Gök ile güneşi,
martılar ile denizi, güzel ile çirkini...
Yaşam ile ölüm arasındaki bu maratonun
Son finalini koşuyorum nefes nefese.
Sen üzülme ara sıra ağlıyorum diye
Adına yazdığım tüm şiirleri fırlatıp attım da denize
O canımı yaktı biraz.... Yoksa iyiyim ben.
Kızma bana gecenin karanlığına takılıp kaldım diye
Merak etme; güneş bana da doğacak
Beni de yakacak, içimi yeniden ısıtacak
Denizin tuzu tenimi ısıracak
Huzur; giyilmemiş bir elbise gibi
Ruhumu sımsıkı saracak.
Gelmek istersen yeniden bana
Kapım açık tüm sevdalara
Geleceğin zaman haber ver
Ya da dokun yüreğime
Gün ışığı aydınlığında...
02 Mai
Sessizlik yırtıyor sensizliği…
Haykırıyor ‘aşk’ suretime...
Düşmüyor ne bir çığlık ne de bir damla yüreğimden !
Lakin ağlıyorum, yalnızlığın koynunda…
Geceler kuytu…Ürkek…Saklı…Hüzün…
Geceler ‘sen’…
Ve uykular, sen gibi acımasız düşlerime…
Yine de ben,
Her geceye yağmur misali düşürüyorum seni…
Çağırıyorum hüznü mabedime…
Ve içiyorum seni, yokluğunda susamışken kadehler…
Doluyorsun yavaş yavaş ömrüme…
Oysa, bu gece de düşüyor gözümden…
Ve,
Çırpınıyor nefesim boğazımda…
Soluğum iki kelime arası tıkandı…
Düşmüyor ne bir elveda ne de bir merhaba dilimden !
Lakin ölüyorum, yalnızlığın koynunda...
03 April
ÜŞÜYORUM
Bir coşku var içimde bu gün kıpır kıpır
Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum
Gözlerim parke parke taş duvarlarda
Açılıyor hayal pencerelerim
Hafif bir rüzgar gibi süzülüyorum
Kekik kokulu koyaklardan aşarak
Güvercinler ülkesinde dolaşıyor
Bir çeşme başı arıyorum
Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp
Mis gibi nane kokuları arasında
Ruhumu dinlemek istiyorum
Zikre dalmış her şey
Güne gülümserken papatyalar
Dualar gibi yükselir ümitlerim
Güneşle kol kola kırlarda koşarak
Siz peygamber çiçekleri toplarken
Ben çeşme başında uzanmak istiyorum
Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum
Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk, üşüyorum..
Muhsin YAZICIOĞLU

|
12 März

Parmaklarım acıyor…
Durdurulmak üzere konumlandırılmış bir zaman ortası bu;
kıyasıya yırtılmış bir zaman…
Şimdi ben kim miyim?
Hiçbir şeyin olmaya yüz tutmuşken
tavan arasına sıkışmış gözlere sahibim…
Sana dair ufak tefek detaylara takıldığım bir an daha.
gün geçtikçe daha çok sorgular oldum söyleyemediklerimi.
Bıraktım sonra ucundan tutmayı ardı sıra düşlerimi
ben; kalakaldım..
bir aşkın farkıydık biz..
Bilinçaltı zorlayıcı alıştırmalar yaptım gittiğinden bu yana
olur da bir gün karşılaşırsak diye...
Her seferinde yeni kelimeler ekledim
rüyalarımda bile farklı çıkıyordu cümle bitişlerim
bense hep hatırlamayı denedim.
Gidişinden beni çıkartıldım sonra
seni verdiler sonucunda avuçlarıma
giderken eklemeyi unuttum beni sana...
Dağıttım sonra seni,
caddelere köprülere savururcasına.
Oysa nasıl birikmiştin gökyüzüne göz yumarcasına.
Tırnaklarımla kazımıştım toplayışımı seni.
Şimdi her yerde sen..
ama nafile..
dağıttıkça topluyorum seni bıraktığım yerlerden
ne kadar uzaksan o kadar yapışıyor yakama bekleyişim
her geçen gün biraz daha kırılıyor iç sesim
yalnızlığıma çarpıyorum seni yüzleştirmek için
hanginiz haklı?
Yalnız mıyım sensiz mi?
sonra fark ediyorum
ne sensizim ne de yalnız...
Kanım donuyor...
Usulca bağırıyorum... Avazım çıktığı kadar sebep oluyor sesim susuşuma…
Şimdi sen; ne zaman dokunsan bir üçüncü tekile ;
benim parmaklarım acıyor…
07 März

Olmayacaksam senin, açmayacaksam vuruşlarına kapımı, haramsa nefesin nefesime
Toprak helaldir bedenime!
Aşkın didaktik maddeleri olamıyor işte, koyamıyorsun sınırları, cümlelerin yapman gerekenlerle kurulamıyor.. Onlarda tıpkı benim gibi yarım yamalak gözlerin önünde..
İnzivalara gebe yarınlar biriktiriyorum sana, korkağın tekiyim geçemiyorum ki karşına..
Diyemiyorum, “can’ımsın, seninim gel!” diye..
Anlatmıyor mu duruşum..Bu kadar mı aciz bakışlarım..Bu kadar mı küçücüğüm karşında..
Kallavi hayalperestliklerim, adına yakılmış düşler arşivimde saklı..
Ben sana ait olsam ne çıkar, sen başkasının olduktan sonra..
başkasına bakıp, başkasına dokunduktan sonra…
Başkasına yanıp başkasına emanet etmişken kalbini, biçareliğimi nasıl atarım küçücük bedenim üzerinden…
Taksiratım affedilir mi mahşerde..
Ben canıma değil “sevdama” kıymaya gidiyorum..
“Sevdam” sevdama kıyacak kadar büyük çünkü!
Çünkü sen böylesi “sevdamı” göremeyecek kadar “sevdalısın” sevdalına..
Dar geliyor sokaklar, kaldırımlar kaçırmıyor beni senden..
Lambalar aydınlatmıyor uzaklarımı..Ayaklarım kaçak ve militan sesler çıkarırken, gece her adımda bağıra bağıra usanmadan yazarken seni içime, ve yıldızlar bile anlayamıyorken sebeb-i terk-i diyarı,
bir tek sana ait olanlar ilişemiyor, taş koyamıyor sessiz yolculuğuma..
Çünkü sana ait olan her şey o’nun..
Geçipte karşıma, o’na sahip bakışını yerleştirirsen gözlerim önüne, ölüme giden bir yaşanmışlık bile bırakmazsın zaten kefenime..
Herşeyi ardıma koydum..
Ve almadım düşlerimi de yanıma, rastlarsın zamanı silik bir mekanda..
Gidiyorum..
O’na sen, sana ben, bana sevda ve sevdama ölüm kala...
12 Februar

şimdi içimdeki bütün umut kırıntılarına elveda diyorum bu elveda son değil belki ama ben ilk defa bu kadar içten ediyorum bu elvedayı seni bana bırakan bahara bu esen rüzgarla birlikte içimi ürperten bu elvedayı dahil edip git diyorum
sana yazılan her satırı hak ettin ne ilktin ne sondun hatta son olanla beraberdin belki umudun kapılarında yatan ben bu elvedayı hakeden sendin elveda
aşk iki olmazın bir olurda bulunmasıymış sana git derken bile içimi acıtan aşkına sığınıyorum git bu defa ben diyorum
bırak beni bu koca dünyanın en gizli hallerine ne bilirsin ki hangi şiir satırında bulurum seni ve ya hangi hüzzam ağlatır beni git bu son olsun
içinde beni bulunduran herşeyi de al giderken ama git daha fazla kırmadan kırılmadan daha fazla içime lehimlenmeden git yoksa elveda diyemem git
biliyorum şimdi soğuk şehrin de sen yeni ayazlarda yeni tufanlara hazırlanıyorsun sen içine koymaya çalıştığın yalnızlığına bile sığamıyorsun
sen o sokakların en girilmezindesin çıkamadığın ondan
sana elveda dedim artık git bırak düşlerimi bırak hayal umuda dönüşmeden bırak bu son olsun
ben yeni bir yaşama yeni bir ruha kavuşmak seferindeyim omzumda ağırlığın içimde umudun ama git git git ne olursun...
30 Januar

Kuytularında kaybolduğum şehirden sesleniyorum sana.. Duy beni!! Dilimin ucunda öbek öbek sevdalar biriktiriyorum sana nice zamandır.. Paslı avuçlarımdan yedi iklim döküyorum köprü altlarında titreyen kışların üzerine.. Nedense hala titremekte ellerim,ip üstünde acemi cambaz gibi...
Tutuversen elimi aşka çağırırcasına ve durdursan kalbim hariç bedenimdeki tüm titreşimleri... Soluklayıp yüzyıllık özlemleri saniyelerin sonsuzluğunda eritsek.. Sonsuza dek bir olsak; bir sen,bir ben olsak... Ve başka hiç bir şey olmasa dünyada....
Altını çizdiğimiz bir sürü süslü cümlenin satır aralarında kalmış,fark etmeden üstünden geçtiğimiz nice yolda kavuşsa birbirine gözlerimiz tüm ayrılıklara inat... Güneş tutulması kadar güçlü olmalı göz bebeklerimizin tutulması ama kalabalık olmamalı onun kadar.Öyle gelmelisin ki bir ben anlamalıyım geldiğini.. Ürpermeli şehir... Sokaklar ürpermeli, hatta kaldırımlar, elektrik direkleri...
Hayata dair ama hayattan öte olmalı adımların bana yaklaşırken... Gürültülü olmamalı sevdanın sesi; sessiz, derin ve inceden yaklaşmalı kalbimin tenhalığına... Bir güz günü, gönül kuşlarımı göç etmekten alıkoyacak kadar sıcak olmalı tenin,ardında puslu gülüşler bırakıp gelmemeli yolların bana...
Yani sağlam olmalı yüreğin, İnanmalısın aşkımızın sonsuzluğuna...
Dudaklarımızın birleştiği gün, korktuğun en son şey olmalı ölüm...
Bana aşkı getireceksen, aşkla geleceksen gel gülüm...
Kısacası, elden düşme sevdalar değil benim istediğim; ya yüreğinin sahibi olmalıyım ya da hiçbir şeyin...
29 Januar

Geçti sayısız ay____içim ürperse de kimi zaman____artık üşümüyorum yâr
"Yaşadığım kadar uzaksın bana.
Tuttuğum kadar kirli.
NeFesim kadar gereksiz,
Sensizlik kadar zorsun.
Sensizlik kadar öldürücü,
Ölümsüzlük kadar berbatsın!
Terkediş kadar acı,
Terkediliş kadar gerçek.
Ve ben'sin işte.."
Esip geçtin ömrümün en güzel yerinden, en güzel yerimden
Yüreğimden...
Kimse bi'şey söylemedi
Kimse bilemedi zamansız akacak yaşları
Kimse hesap etmedi böylesi bir sevdanın yok yere harcanacağını
Sana mı toz konduramadım, sevdama mı... ayırt edemedim
Rotamı sana öyle çevirmişim ki, alıkoyamadım kendimi
Biliyorum;
Hata ettim!!!
Kesmeliydim çığlıklarını içimin, susturmalıydım... Kanatsa da hücrelerimi söyleyemediğim kelimeler, bakakalsa da gözlerim ardına şişelerce su döktüğüm yolara,
Sonsuz dilsizliğime sığınmalıydım...
Sığındım!!!
Senli sonbaharları bıraktım kuytu bir köşeye
Kalsın o kuytulukta yapraklar, savrulsun
Serilmesinler yüreğime, üşürüm ben...
Peşimde soğuklar, peşimde anılar, peşimde zamansız vedalar
Tüm peşimdeleri bıraktım ben... Sadece sığındım...
Umutsuzluğun kanatlarına takıldı hayallerim
Ve yağmur yüklü kara bulutlara döndu gözlerim...
Git durma bir an bile
Madem ki satılığa çıkarmışsın yüreğini
Ve yitirmişsin sende kalan beni
Şimdi ne rüyalarımın kıyısında
Ne sığındığım dualarımda
Ne içinde kaybolup gittiğin yüreğimde
Yerin yok zaten bende
Kelimlerin anlamlarını tüketmeden
Geçmişteki sevdiğim seni kaybetmeden
Aşkın adını daha fazla kirletmeden
Git artık nereye gideceksen.
"Bir teselli ver
Kırılan gururuma
Bir tebessüm et
Unutursun zamanla
Yine dalmışım aynada
Yüzüm ağlar
Yine dalmışım
Elimde fotoğraflar
Yine aylardan kasım
Sanki sende kaldı bir yarım
Her nefesim her anım
Sanadır canım"
Aylardan kasım____dilimde titrek heceler____sığındı bilinmezliğe tüm sesler.
26 Januar
Bazen her şey söner karanlığa bürünür de,
Sevgilinin gözlerinin parıltısı aydınlatır dünyanı.
Dudaktan çıkan kelimeler donar da,
Bir dokunus aşk sözcükleri olur sevgiliye söylenen.
Güneş ulaştıramaz ışınlarını bedenine de,
Bir bakışı olur sevgilinin seni ısıtan.
Bazen kaybolursun yaşam yolunda da,
İçten gelen tek bir gülüs tek bir gülümseme sana yol olur.
Dedim ya,
Bazen dil susar yürek konuşur
En eski dildir bu sevenler arasında hissedilen
Ve gözler, konuşan dili olur yüreğin
Tek bir bakış ömrünü dolduran bir sözcük olur o an
Gönülden gönüle ulasan en eski yoldur bu
Sadece sevenlerin bildiği
Sadece aşıktan maşuka ulaşan bir dildir bu
Tek bir bakisin dünyanı doldurduğu
Tek bir gulusun seni aşk sarhoşluğuna sürüklediği
Tek bir dokunusun tenini yaktığı dildir. yüreğin dili…
24 Januar

Gidiyorum evet,sevdaya dair fısıldadıklarımı hiç söylenmemiş farz ederek
Seni arkamda,yüreği kan revan boynu bükük bırakmanın ezikliği üstümde
Gözyaşlarımı,en gerçekçi acılarımı elime sıkıştırdığım bavula gizleyerek
Ayrılığın hakkını fazlasıyla yaşayan yaşatan bir sevgili duruşundan ödün vermeden
Senin gözünde kahpece,ruhumun derinliklerinde asilce fedakarca olması gerektiği gibi
Gidiyorum..
Güçsüzsün
Sakın güçsüz durma yakışmıyor o mahsun eda sana,terki diyarlara yenik düştü bir avuçluk yürek
Nasıl da emindi sonsuza kadar senin olacağını söylediğinde,inanmış olmak ne büyük ahmaklık
Aldandın sen de ben gibi,en çok da aşk gibi..
Katiliyim artık bunca yıl delikanlıca koruduğun kalbinin,ruhunun,seni sen yapan her şeyin
Haydi ne duruyorsun sitem et hatta utanma ardımdan ayarı bozuk
Edepsiz,beni olduğum yere yığacak kelimeleri fırlat ok misali
Yüzüm de sana dönük değil,kıyamazsın bakışlarıma biliyorum
Bu yüzden sırtımdan vur beni
Böylesi kahpece bir gidişin kahramanına yakışır bu adice ölüm
Görüyorsun ya,ben de diğerlerinden farksızım
Yoksa gider miydim?
Duyuyorum
Ah sen yok musun,yine o aşk şarkısını mırıldanıyorsun gitmemem için
Yanlış zaman yanlış sahne,aşk biraz önce terk etti beni
Sen de uyan artık bu yalancı düş’ten
Bu vedanın bir şarkıya açlığı var hadi durma söyle tenor edasıyla
Git ama biraz ümit kalsın,bir yemin gibi benim aşkım
Olmadı bu şarkı yanlış seçimlerinden biri daha,beni seçmişliğin gibi
Ne ümit kalmalı ne de benden bir iz,yoksa ben seni düşünmeden duramam
Adımlarım beni sensizliğe değil,sana geri döndürür
Madem giden benim şarkıyı da ben seçeyim,biraz afili olacak bağışla
Gidiyorum bütün aşklar yüreğimde,gidiyorum kokun hala üzerimde
Sana korkular bıraktım bir de yeni başlangıçlar,bir kendim bir ben gidiyorum
Ağlıyorsun
Ayağımda çirkin bir çamur,gözyaşların temizlemeye yetmez karanlıklarımı
Güçlü ol,erkeksin sen
Raconundandır ağlamalar suratında kimliksiz bir maske gibi durur bilirim
Sen o kısmı da bana bırak,ben ikimiz için de ağlayabilirim henüz o kadar göçmedim
Yüzümdeki yalancı tebessüme mi inandın ,hani beni tanıyordun sen
Yine aynı kelime düşecek dilimden tekrarlamaktan bıktığım repliklere saygıdan
Ah sen yok musun, canımı acıtan beni elvedasız ayrılıklara mecbur kılan
Kusura bakma,ayrılığım sana olan sevdam kadar uzun ömürlü olmayacak
Ben kelebek ömrünü andıran ucuz sevmelerin kızı değilim
Ayrılık bu bekletmeye gelmez,bir eyvallahı sana bir eyvallahı aşka
Ve son eyvallahı,kanayan ruhuma bıraktım
Hoşça kal…



|
|
|
|
|
|
|
 |
|
HARBI_ASI |
|
|
|
|
|
 |
|
HARBI_NAZLI |
|
|
|
|
|
|
HARBI_NAZLI

|
|
|
|
|
|
 |
|
HARBI_NAZLI |
|
|
|
|
|
|
HARBI_NAZLI

|
|
|
|
|
|
 |
|
HARBI_NAZLI |
|
|
|
|
|
|
HARBI_NAZLI

|
|
|
|
|
|
 |
|
HARBI_NAZLI |
|
|
|
|
|
|
HARBI_NAZLI
|
|
|
|
|